T.C.
YARGITAY
12. Ceza Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Esas No : 2018/1632
Karar No : 2020/145
Tebliğname No : 12 – 2015/332423
İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi : Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 22/06/2015
Numarası : 2011/735 E. 2015/356 K.
Sanık :
Katılan :
Suç : Taksirle Öldürme
Suç tarihi : 23/08/2009
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62, 50/4, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Temyiz edenler : Sanık müdafii, Katılan vekili
Tebliğnamedeki düşünce : Onama
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin ve katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Katılanın çocuğu olan mağdurun, 22.08.2009 cumartesi günü rahatsızlanıp idrarından kan gelmesi üzerine Moris Şinasi Çocuk Hastanesine ailesi tarafından götürüldüğü, idrar tetkik sonucu alındığı, yaklaşık bir saat kadar sonra rahatsızlığı devam etmesi nedeniyle Celal Bayar Üniversitesi Acil Servisine götürüldüğü, saat 11.14’de acil servise getirilen mağdurun sanık tarafından muayene edildiği, çocuğun kustuğu, ailede bilinen bir hastalık öyküsü veya böbrek hastalığının bulunmadığının öğrenildiği, 37.9 santigrad ateşinin bulunduğu, acilde nöbetçi olan araştırma görevlisi doktor sanık tarafından Moris Şinasi Çocuk Hastanesinden alınan idrar tetkikine ilişkin belgelerin kontrol edildiği, idrarında eritrosit bakteri ve amorf üraf kristali saptandığı, batn grafisi ve USG çekildiği, 3 saat kadar acil serviste gözetim altında tutulduktan sonra pazartesi günü çocuk hastalıkları polikliniğine kontrol edilmesi için getirilmesi gerektiği belirtilerek velilerine teslim edildiği, ancak gece çocuğun fenalaştığı ve ertesi gün saat 16.22’de CBÜ Acil Servisine getirildiğinde şoka girmiş bir vaziyette bulunduğu, tüm müdahalelere rağmen 23/08/2009 tarihinde hastanede ölmesi ile sonuçlanan olayda;
Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13.01.2010 tarihli raporunda ölüm sebebinin “akut pyelonefrit, ürosepsis ve hemolize bağlı komplikasyonlar (kan değerlerinde ileri derecede ve hızlı düşme hipovolemik şok) sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, 19/02/2013 tarihli 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda sanığın hastanın acil servise başvurduğu aşamada tanı ve tedavisi açısından kusurlu olmadığı, ilerleyen saatlerde hastanın durumunu kötüleştirebilecek indirekt hiperbilirubinemi ve anemi bulgularının sanık tarafından ortaya çıkarıldığı, hastanın hastaneye yatırılarak izlenmesi gerektiği, ancak kayıtlarda sanığın hastanın hastaneye yatırılarak izlenmesini önerdiğine yönelik bir bilgiye rastlanmadığı, diğer yandan hastanın hastaneye yatırılması halinde de ürosepsis ve hemolizin ağır seyretmesi nedeni ile tüm tedavilere rağmen hastanın ölümünün önlenemeyebileceği görüşünün bildirildiği, Yüksek Sağlık Şurası tarafından düzenlenen 25.10.2013 tarihli kararda hastayı muayene eden ve ayakta takip edip taburcu eden sorumlu araştırma görevlileri veya sorumlu uzman hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı ve ölümle illiyet bağı bulunduğu, ancak yatırılarak takip ve tedavi altına alınması halinde de üriner sepsis ve hemolizin ağır seyretmesi nedeniyle meydana gelen ölümün engellenemeyeceğine oybirliği ile karar verildiği, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 05/05/2010 tarihli raporunda ise hastada ortaya çıkan ürosepsis ve ağır hemolizin her birinin tek başına ölüme sebebiyet verecek düzeyde olduğu, hastalığın ilk belirtilerinin ortaya çıktığı zaman hastanın ileri tetkik ve tedavi amaçlı olarak hastanede yatırılarak izlenmesinin uygun olduğu, bu aşamada hastayı muayene eden ve ayakta takip eden sorumlu araştırma görevlileri ile sorumlu uzman hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığının mütalaa edildiği, ancak sözü edilen raporda sanığın kusurlu davranışı ile ölüm neticesi arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı belirtilmediğinden, hastanın hastaneye yatışı sağlanarak tedavi edilmesi halinde ölümün meydana gelip gelmeyeceğinin ve sanığın uygulamaları ile hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Adli Tıp Üst Kurulundan sorulması, tıp kurallarına uygun olmayan eylem ile ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde eylemin taksirle öldürme, illiyet bağının bulunmaması halinde ise TCK’nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 07/01/2020 tarihinde oybirliğiyle ile karar verildi.